<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d3216149817626282103\x26blogName\x3dSalvia\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLUE\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://adasalvia.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://adasalvia.blogspot.com/\x26vt\x3d6379591138081927475', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Kahvaltı-9

Evin içi hala sabah güneşinin büyüsünü taşıyor. Dışarısının aksine buradaki ışık o kadar parlak değil. Yüzünden eksik olmayan gülümsemene bakıyorum. Bu bir sevinç işareti mi yoksa nezaket mi ya da senin yüzünün değişmez bir parçası mı kestirmeye çalışıyorum.


“Bakalım beğenecek misin?” diyorsun. “Bunları daha önce tatmadığından eminim.” Yemekle aram hiçbir zaman iyi olmamıştır. Hep ayaküstü acele yemekler yemiş ve çoğu zaman ne yediğimin bile farkına varamamışımdır. Sen ise tam tersini yapmış olmalısın bunca zamandır. Böyle özenle hazırlanmış bir masa, bunca yiyecek bunun işareti sanki. Hani bazı insanlar için yemek yemek törenseldir ya senin için de öyle olmalı. Muhtemelen her lokmanın tadını çıkara çıkara ağır ağır çiğniyor dilinde damağında tüm lezzetleri duyuyorsundur. Merak ediyorum gerçekten böyle mi? Bunu birazdan göreceğim.

Pencereyi gören sandalyeye yöneltiyorsun beni. Sanırım kahvaltımı ağaçlara bakarak yapmamı istiyorsun. Bu hoşuma gidiyor. Tek başına kahvaltı yaptığın zamanlarda muhtemelen bu sandalyeye oturuyorsundur. Bunca zaman bir adada tek başına yaşamış birinin ilk edineceği bencilliktir gibi gelmişti bana. Ama bu kural senin için geçerli değil anlaşılan. Ya da özelliklerin hakkında bir şey söylemek için çok mu erken? Sanırım bu çeşit hızlı tanımlamalar da eski yaşamdan kalma bir alışkanlık. Bilirsin iş yaşamında hızlı kararlar vermek gerekir. Şimdi düşünüyorum da kim bilir ne çok insanı harcadık bu tip ön tanımlamalar yüzünden.

Düşüncelerimi bir fincan çayla bölüyorsun. Zarif fincandan tüten buhar burnuma hoş bir koku taşıyor. Geçen yıl gittiğim köyün dağlarını anımsıyorum birden. Aynı huzuru duyuyorum içimde. Bitkilerin böyle tuhaf etkileri var üzerimde galiba. Düşüncelerimi huzursuzluktan yalınlığa taşımak gibi. Bunu şimdi ilk defa fark ediyorum. Masada mavi bir tabak içinde iki tane yumurta duruyor. Bunlar oldukça küçük yumurtalar. Üzerinden şekilsiz benekler var. Yumurtalara baktığımı görüp zihnimi okuyorsun. Dudaklarından “hayır tavuk yumurtası” değil sözcükleri dökülüyor. “Bu bir kuşun yumurtası mı?” diyorum. Hoşnutsuzluğum sesime yansıyor. Başını sallıyorsun. “Yani” diyorum “bir kuşun yavrularını mı yiyeceğiz?” Kahkahalarla gülüyor ve tavuk yumurtası yeyip yemediğimi soruyorsun. “Elbette” diye yanıt veriyorum. “Peki onunkiler yavru değil mi?” Kahkahaların kesilmiyor. Bozuluyorum çünkü haklısın. Ne kadar da önyargılarla dolu aklım.

Parmağımla diğer tabağı gösterip soruyorum ne olduğunu. Birkaç ottan yapılmış bir salata olduğunu söylüyorsun. Adını Karmakarışık koymuşsun çünkü içinde pek çok ot varmış. Adanın sıcak havasında ferahlık veriyormuş bu salata. Çünkü naneye benzeyen bir otu bol miktarda koyuyormuşsun. Kaşığın ucuyla alıp tadına bakıyorum. Boğazımdan kulaklarıma sonra burun deliklerime kadar bir yanma hissediyorum. Öksürmeye başlıyorum. Bir bardak su veriyorsun ve öksürüğüm kesiliyor. Yine gülüyorsun. Zamanla alışacağımı söylüyorsun. Oysa ben hiç alışabileceğimi düşünmüyorum.

Yumurtaları denemem konusunda ısrarcısın. Ama ben o an bir parça beyaz peynir için canımı verebilirim. "Biraz meyve olsaydı." diye mırıldanıyorum. Kalkıp bir kase dolusu çilek getiriyorsun. İşte bu günün ilk gülümsemesini yaşatıyor bana. Küçük yaban çilekleri. Nefis bir koku yayılıyor ağzıma. Tüm çilekleri yiyorum. Sen ise tahmin ettiğim gibi ağır ağır çiğneyerek salata yiyorsun. Şaşkın şaşkın bakıyorum. Sahi ağzında o yanmayı hissetmiyor musun? Sonra her iki yumurtayı da yiyorsun keyifle. Kaşığını her daldırışta emin olup olmadığımı soruyorsun ama başımı sallıyorum. O yumurtaları asla yemeyeceğimi biliyorum.

Kahvaltı bitiyor çaylarımızı yudumlarken “hazır mısın?” diye soruyorsun. “Neye hazır mıyım?” diye soruyorum “Adayı keşfe” diyorsun. “Elbette hazırım. Hatta meraktan ölüyorum.”

Etiketler:

“Kahvaltı-9”