<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/3216149817626282103?origin\x3dhttp://adasalvia.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Ayın altında -3-


Son mesajını aldığımda, oldukça sevinmekle beraber, “onun buraya gelmesine neden olmakla,acaba iyi mi yaptım?” sorusunu sorup durdum kendime. Sahilde yaktığım ateşin başında saatlerce oturdum. Ayı yıldızları seyrettim düşünürken, dalgaların yarı karanlıkta iyice seçilebilen kıyı boyunca bembeyaz köpüklerle koşuşturmalarını. Korsanla konuştum sonra. Bir konuğumuz var dedim ona, kulaklarını kabarttı, bir arkadaşın daha olacak dedim, bilmiyorum ki köpekleri sevip sevmediğini. Düşündükçe, nelerden hoşlandığını, nelerden rahatsız olduğunu bilmediğimi fark ettim ve bu, oldukça az olan konuşmalarımızın sonucunda doğaldı. İnsanın birini, evim dediği, her şeyini geride, bir önceki yaşamında bırakıp, yeni baştan kurduğu özel dünyasına, yani sığınağına kabul etmesi, tanrım ne kadar zor. Korsan yerinden kalkıp yanıma geldi. Başını ayaklarımın dibinde bir tümseğe yaslayıp, boylu boyunca uzandı. Onu, buradaki evimi yaparken, alışveriş amacıyla gittiğim, o büyük ve gün boyu sisli kentte bulmuştum. Kendi başına dolaşan bir sokakçı’ ydı o. Neden beni takip edip peşimden hiç ayrılmadığı ise bir sır.

Onun varlığından mıdır, kendimi denizci gibi hissettiğimden yada hissettirdiğinden midir bilinmez, tekneye atladığı andan itibaren adı Korsan. Beyaz üzerinde siyah, alacalı tüyleri olan, kapkara gözlü, heyecanlı ve cesur bir yaratık, bir o kadarda sevimli.

Uzanıp, kor haline gelmiş olan ateşin üzerinden bir mısır aldım. Bunları yetiştirmeyi geçen sene denemiştim, şimdi ise yiyebiliyorum. Kent yaşamında yetiştirmeye gerek duymuyorsunuz buradaki gibi. Bir markete gidip, dilediğiniz kadarını hesaplatıp alıyorsunuz. O yüzden buradakilerin tadı bir başka.

Okumayı yeni öğrenmiş bir çocukken, okuduğum kitaplardan birinde, benimkine yakın bir öykü olduğunu anımsıyorum. “Issız ada” romanındaki kahramanın yaşamına benzetilebilir buradaki yaşamım, ama bir farkla. Burada isteyipte elde edemediğim hiçbir şey yok. Modern toplum olarak adlandırılan kalabalık yaşam, çok çok altı, bilemedin yedi saatlik mesafede. Tam olarak zorunlu bir izole edilmişlik yok anlayacağınız. İlintisiz yaşamayı sevdiğimden ve seçimimi birazda tesadüfen bu yönde kullandığımdan, sakin ve sessiz bir yaşam sürdürdüğümden bahsedebiliriz kısaca. İnsanların ayda yılda bir tekneleriyle geçerken el salladığı, okaliptüs ağaçları ve adaçayı bitkileriyle dolu, masmavi ve verimli denizi, zorda olsa içilebilen su kaynağı olan bir ada'nın, birazda konfor eklenmiş haliyle ne kadar ıssız olabildiğini varın siz düşünün. Bütün bunların yanında ada'mın Oldukça huzurlu olduğu ise bir gerçek. Senin geliyor olma ihtimalin dışında.

‘Seçimlerim’. Sanırım senin gelişinle ilgili kaygım da bu. Benim kişisel tercihimlerimin ne kadarından ödün vereceğimin yanıtlarının, hala belirgin olmayışı beni irkilten. Ancak bu minik sorun, sen buraya gelmeden de aşılamayacağına göre, sırtımı yasladığım okaliptüs ağacının bir dalına asılacak cinsten bir şey, öylede yapıyorum.

Ardından başka bir şey daha geliyor aklıma. Olmaz , yok canım diyorum kendi kendime. Ama, durmalı burada birkaç dakika. Ben sana kim olduğunu sormamakla, bir bakıma kötü, bir bakıma iyi, bir bakıma daha da iyi bir şey yapmış olabilir miyim? Aklım ve başım alabildiğine dönmeye başlıyor. Oysa bu kadar heyecana gerek olmadığını yıllardır deneyimleyen ben, her şeyden bile vazgeçmişken, işte bu vazgeçmişliğin içinden sana, aklıma gelmeyen o sorulardan birini sormadım. Ama şimdi bu soru beni, yürümeye nefes almaya, hatta gecenin belkide bir yarısı, koşmaya zorluyor.

Adanın güneyindeki dereye doğru yürümek için fenerimi arıyorum el yordamıyla. Bütün konuşmalarımızın tek tek yeniden düşünülmesi, içinde senin bir kadın olma ihtimaline uyan tüm cümlelerin, tek tek didik didik edilmesi, cımbızla çekilip ayıklanması gerekiyor bu yürüyüş boyunca. Bu konuyu en başında nasıl düşünemediğime ancak şimdi şaşıyor olmamın verdiği telaş ile, hızlı hızlı kumsalı adımlıyorum. Korsan bir önümde geziniyor bir ardımda. Onun varlığını yanımda hissetmemin veya yüklendiğim heyecanın dozundan mıdır bilinmez, arada ıslık çalıyorum. Balık avlamak için kullandığım ağları üzerine serdiğim Kocataşın yanından, yine hızlı adımlarla geçiyorum. Gece, daha bir büyük, daha bir yalnız görünüyor o heybetli kaya.

O bir kadın olamaz diyorum kendime, kendimi buna inandırmaya çalışmanın iyi olacağını düşünüyorum belki. Yine düşünüyorum ki geride bıraktığım dünyanın yüzde altmış beşini oluşturanlarda onlar. Bu adaya yerleştiğimden beri, bu adaya gelip yaşayabilme ihtimali olan bir kadını düşünmek o kadar aptalca geliyordu ki bana. İşte bu yüzden, böyle bir ihtimalin olabileceğini şimdiye kadar aklımdan bile geçirmeyişim bundan. Ama gece, ama ay, ama bu sakinlik ve huzur, bu dalgaların kumlarla olan dansı, düşündürüyor işte her şey gibi bunu da. Bu ciddiye alınacak bir sorungibi görünüyor her haliyle. Bir kadın, mutlaka yanında biraz kapris ve değişimi getirir, değiştirmeyi birde. Hem olası kışkırtmalarındanda korkmuyor değilim bedenimin. Bu ihtimal gerçek olmasın diyorum hafifçe ürepererek. Ben değişmek istemiyorum diyorum usulca kendime, ben değişmek istemiyorum diye bağırıyorum kendimi tutamayıp. Korsan şaşkın şaşkın dönüp bana bakıyor, bir ıslık çalma vakti, dilimi dudaklarımın arasına, çıkardığı melodiyi boşluğa bırakıyorum. O önüne dönüp devam ediyor yoluna, bende üfürmeye devam ediyorum ağzıma geleni denize.

Keşke demenin, keşke sorsaydım da ona göre tavır alsaydım demenin, şu andan itibaren bana hiçbir faydası yok. Hem sonra kadın olmama olasılığı da göz ardı edilmemeli. Eh öyle bile olsa, bir başka kişi ile buradaki yaşamımı paylaşmaya kalkışmamın, değişimi getireceği kesin. Uyuyacak bir yeri olacak mutlaka, bir yaşam tarzı, bir yemek yeyişi olacak yani. Nereden bakılırsa bakılsın, biriyle zamanını ve coğrafyanı ortak kullanmaya başlayacaksın bir kere. Öyleyse bir takım değişiklikler olacak ki bu doğal. Tedirgin olmanın, hayıflanmanın, korkuya kapılmanın anlamı yok o yüzden. Yalnızlığa çok mu alışmışım ne?

Hayır ben davet ederken bunu düşünmüş olmalıyım diyorum yeniden.

Tek başına yaşamın getirdiği bir çok zorluğun içinde bir şey var ki, hep olmasını umarsın ama asla olmayacağını da bilirsin bunun. Burada birileriyle yüz yüze iletişim kurmak, kente gitmediğin sürece olanaklı değil. Ayrıca kimse sana durup dururken bir sürpriz yapmaya da kalkışamaz onca mesafeyi aşıp gelmeye çekinmedikçe. İlla konuşacağım diyorsan, tek taraflı bir monologa hazırlanıp, Korsanı deneyeceksin. Kuyruğuyla yada başıyla genelliklede onaylayacak o da seni. Bu sıkça yaşandığından, konuşma ihtiyacımın beni kötürümleştirmemesi için elimden gelen her şeyi yapmıştım. Adam ıssız değildi bir kere. Oldukça ıslı, sesli, ve teknoloji ile de barışıktı. Benden başka burada yaşayan yok elbette ama, kendime biraz konfor sağlamayı ihmal edecek halde bir adamda değilimdir hani. Güneş enerjisi ile elektrik elde edebiliyorum örneğin. Elde ettiğim enerjiyi de, hayatımı kolaylaştıran araç gereçlerde kullanmayı sağlamakla oldukça hoş bir düzen kurdum yani. Uydu üzerinden internet erişimi bile sağlamışım ki bu, geldiğim ülkede bile çok az insanda var. Bir mazotlu enerji üretecim, su çekmek için kullandığım rüzgar pompam bile var. Birileri ile konuşmak istediğimde interneti kullanmak, iletişim kurmak için yetiyor da artıyor bana. Ama sürprizlerle karşılaşmıyorum uzunca bir süre.

Bir sürprizin olmasını mı istemiştim peki ben. İçimde bir şeylerin, kışkırtılmayı özlemesinin bilinç altı baskısına mı yenilmiştim yoksa? Ada'nın güneyine oldukça yaklaşmış olmalıyım. Korsan, benimle arasını bir hayli açmış, ileride bir yerlerden, havlayışlarıyla bana yön vermeye çalışıyor. Çakıldere'nin sesini duyana kadar koşmaya karar veriyorum düşüncelerimi burada bırakıp.

Görsel : http://zneak.deviantart.com/art/Quiet-Island-73223313

Etiketler:

“Ayın altında -3-”

  1. Anonymous Adsız Says:

    Neddir bilinmez öykünün ilk iki bolumunden adadakini bir kadın ardında her şeyi bırakanı ise bir erkek olarak hayal ettim..hangisi daha cesurca bir adada yaşamaya karar vermek mi, tanımadığınız bir sima için herşeyi terkedip bir adaya yönelmek mi, hikayenin devamında flash backlere rastlayacak mıyız bilmiyorum ama bir adaya çağrılıpda kabul etmekle sonuçlanan bir diyalog derin olmalı diye düşünüyorum, cinsiyetsiz bir diyalogda iki kişi bir adada başbaşa yaşamayı düşünür mü onuda kestiremedim şimdi.. bakalım neler olacak...